Yenge ve Yengelik
Yengenin XI. yüzyıl Türklerine göre manası, “büyük kardeşin karısı” demektir. Yenge sözünün bu eski manası, daha sonraki Osmanlı ve Mısır Türkçe’sinde de değişmemişti. Bunu da İbn Mühenna sözlüğünden anlıyoruz. Eski Uygur yazılarında da, “çocukların (oğlun) ile kişilerin talihli; ekelerin ile yengelerin ise sevinçli”, diye bazı sözler geçiyordu. Buradaki “eke” sözü, koca veya kadının büyük ablası demektir. Şimdi biz, bunlara da yenge diyoruz. Aslında bunun içinde, yaşlı kadınlar ile halalar da vardır. Brockelmann, eke sözünü, eski Türklerde abla karşılığı olarak kullanılan “eçe” sözüyle ilgili görüyor. Bu biraz şüphelidir. Altun Yaruk’ta görülen “ekeler ve baldızlar hep birlikteler” sözünden “eke”nin, kocanın kız kardeşi manasına kullanıldığı anlaşılıyor. Çünkü baldız da, karının kız kardeşidir. Ancak daha eski olarak, Göktürk harfleriyle yazılmış Yenisey yazıtlarında, bir “ekem katunum” sözünü görüyoruz. Burada ise herhalde ablası ile hatunundan söz açılıyordu.’ Kültegin ile Bilge Han da, Göktürk yazıtlarında ekelerinden, yani ablalarından söz açıyorlardı. Ne olursa olsun, Türklerde ağabeylerin karıları veya büyük gelinler yenge olarak, ağırlanıyor ve saygı görüyorlardı. Uygurların eski şiirlerinde akrabalar sayılırken, ilk önce “Yengem Kutlug Tegin Kız Tengrim” diye, yengenin adını anarak, söze yengesinden başlanıyordu. Uygur hukuk vesikaları ile senetlerinde ise, yengeden “Oğul Tegin Yengemize,, yaz güz, (yani ilkbahar ve sonbaharda) kim gelirse”, diye söz açılıyordu. Anlaşıldığına göre sonradan yaşça büyük olan kadınlara da, onları saygılamak için, yenge denmeye başlanmıştı. Doğu Türkleri ise, yenge yerine “cenge” derler. Onlarda yenge, yalnızca yaşlı kadınlar için kullanılan bir söz olarak kalmıştır. Anadolu’da da yengeler, “aba, ece, gelinaba, gelinne” vb. sözlerle saygınlanmışlardır. Düğünlerdeki yenge kadınlara da Anadolu Türkleri bazen, “ağbirçekli”, yani ak pürçekli demişlerdir. Dede Korkut’taki Kısırca Yenge de, mühim bir kadındır. Han kızı Banı Çiçek’in dadısı, koruyucusu ve gözeticisidir. Başat da Tepegöz’e şöyle diyordu: “Ağca yüzlü yengemi dul komuşsun!” Bundan da anlaşılıyor ki Basat’ın yengesi değerli, kıymetli ve saygıdeğerdi. Harezmşahlar Türk kültür çevresinde, gelin ve yenge hep yanyana geçiyorlar. Bu çevre, Mevlânâ ile Hacı Bektaş’ın geldiği bir Türk kültür çevresiydi. Kuzey Türk destanlarında yengeler, çoğu zaman koruyucu bir rolde görülürler. Yengeler çok az olarak da, kötü kadın veya cadı rehindedirler. Yine Kuzey Türk destanlarından Kara Kükül destanında, yiğidin ağabeysinin karısının adı “San Çeçen”dir. Çeçen, “çok konuşan, fakat güzel konuşan kimse” demektir. Bunun için destanda bir devin karısı Kara Kükül’ü, “Sarı Çeçen yengeli” diye tanıtır. Görülüyor ki burada da yengeler oldukça mühim kadınlardı. Bugün deAnadolu’da ağabeylerin veya büyük amcaların karıları, büyük ve küçük herkes tarafından sevilen ve sözü dinlenen kadınlardır. Adetâ büyük anne yerinde dururlar.
0 yorum:
Yorum Gönder