Sayfalar

16 Temmuz 2010 Cuma

Yenge ve Yengelik

Yengenin XI. yüzyıl Türklerine göre manası, “büyük kardeşin karısı” de­mektir. Yenge sözünün bu eski manası, daha sonraki Osmanlı ve Mısır Türk­çe’sinde de değişmemişti. Bunu da İbn Mühenna sözlüğünden anlıyoruz. Eski Uygur yazılarında da, “çocukların (oğ­lun) ile kişilerin talihli; ekelerin ile yen­gelerin ise sevinçli”, diye bazı sözler ge­çiyordu. Buradaki “eke” sözü, koca veya kadının büyük ablası demektir. Şimdi biz, bunlara da yenge diyoruz. Aslında bunun içinde, yaşlı kadınlar ile halalar da vardır. Brockelmann, eke sözünü, eski Türklerde abla karşılığı olarak kullanılan “eçe” sözüyle ilgili görüyor. Bu biraz şüphelidir. Altun Yaruk’ta görülen “ekeler ve baldızlar hep birlikteler” sözünden “eke”nin, kocanın kız kardeşi manasına kullanıldığı anlaşı­lıyor. Çünkü baldız da, karının kız kar­deşidir. Ancak daha eski olarak, Gök­türk harfleriyle yazılmış Yenisey yazıt­larında, bir “ekem katunum” sözünü görüyoruz. Burada ise herhalde ablası ile hatunundan söz açılıyordu.’ Kültegin ile Bilge Han da, Göktürk yazıtların­da ekelerinden, yani ablalarından söz açıyorlardı. Ne olursa olsun, Türklerde ağabeylerin karıları veya büyük gelinler yenge olarak, ağırlanıyor ve saygı görü­yorlardı. Uygurların eski şiirlerinde ak­rabalar sayılırken, ilk önce “Yengem Kutlug Tegin Kız Tengrim” diye, yenge­nin adını anarak, söze yengesinden baş­lanıyordu. Uygur hukuk vesikaları ile senetlerinde ise, yengeden “Oğul Tegin Yengemize,, yaz güz, (yani ilkbahar ve sonbaharda) kim gelirse”, diye söz açı­lıyordu. Anlaşıldığına göre sonradan yaşça büyük olan kadınlara da, onları saygılamak için, yenge denmeye başlan­mıştı. Doğu Türkleri ise, yenge yerine “cenge” derler. Onlarda yenge, yalnızca yaşlı kadınlar için kullanılan bir söz ola­rak kalmıştır. Anadolu’da da yengeler, “aba, ece, gelinaba, gelinne” vb. sözlerle saygınlanmışlardır. Düğünlerdeki yenge kadınlara da Anadolu Türkleri bazen, “ağbirçekli”, yani ak pürçekli demişler­dir. Dede Korkut’taki Kısırca Yenge de, mühim bir kadındır. Han kızı Banı Çi­çek’in dadısı, koruyucusu ve gözeticisidir. Başat da Tepegöz’e şöyle diyordu: “Ağca yüzlü yengemi dul komuşsun!” Bundan da anlaşılıyor ki Basat’ın yen­gesi değerli, kıymetli ve saygıdeğerdi. Harezmşahlar Türk kültür çevresinde, gelin ve yenge hep yanyana geçiyorlar. Bu çevre, Mevlânâ ile Hacı Bektaş’ın geldiği bir Türk kültür çevresiydi. Kuzey Türk destanlarında yengeler, çoğu za­man koruyucu bir rolde görülürler. Yengeler çok az olarak da, kötü kadın ve­ya cadı rehindedirler. Yine Kuzey Türk destanlarından Kara Kükül destanın­da, yiğidin ağabeysinin karısının adı “San Çeçen”dir. Çeçen, “çok konuşan, fakat güzel konuşan kimse” demektir. Bunun için destanda bir devin karısı Ka­ra Kükül’ü, “Sarı Çeçen yengeli” diye tanıtır. Görülüyor ki burada da yengeler oldukça mühim kadınlardı. Bugün de
Anadolu’da ağabeylerin veya büyük amcaların karıları, büyük ve küçük her­kes tarafından sevilen ve sözü dinlenen kadınlardır. Adetâ büyük anne yerinde dururlar.

0 yorum:

Yorum Gönder

http://genelsaglikbilgilerimiz.blogspot.com/