Evli Çiftler Arasında Kişilik Çatışması
Nişanlılık döneminde, gençler, evlenmeye kesin karar vermeden önce, birbirleriyle anlaşıp anlaşmadıklarına bakmalıdırlar. Ancak, pek az nişanlı çiftte nişanlılık gerçek amacına ulaşır.Çiftlerin gerçek kişilikleri genellikle evlendikten sonra ortaya çıkar. Çünkü, görüş açıları, fikirleri, evlilik hayatında tamamen değişir. Kısacası karı-koca, evlendikten sonra birbirlerini yeni baştan tanırlar.
Nişanlılık döneminde, sözgelimi, çekingen bir gence, dışa dönük ve girişken bir kadın çekici gelebilir. Çünkü, bu kadın, ona, tek başına denemeye bile cesaret edemeyeceği tecrübelerin yolunu açacak gibidir. Aynı şekilde, kadın da gelecekteki çekingen kocasında, hayatına yeni bir renk verecek bir hayalciyidir şairi görebilir.Ancak, evlenince işler değişir. Çekingen koca, karısını saldırgan bir varlık olarak görmeye başlar. Zira, hiç de çekingen olmayan karısı onu hoşlanmadığı yabancılarla ilişki kurdurmakta Ve iç dünyasını adeta istila etmektedir. Kadın ise, kendi açısından, kocasında, insanlarla ilişkiye girmekten ve ilerlemekten aciz, çelişkiler içinde, renksiz, silik bir adam bulur.
Böylesine zıt karakterli çiftler, evlendikten sonra bir bunalıma düşebilirler. Ancak, çiftlerin çoğunluğu, karakter çatışmalarının üstesinden gelmeyi başarır.
Karı-koca, zıt, benzer ya da birbirini tamamlayan karakterlere sahip olabilirler.
Mutluluğa ulaşmak için farklı yolları takip eden ve hislerini değişik biçimlerde ifade eden karakterler, birbirlerine zıttır. Sözgelimi, yalnızlığı seven, içine kapanık ve hassas bir erkek ile dışa dönük, hislerini açıkça ortaya koyan bir kadın; ya da hata yapmaktan korkan, titiz, mantıklı bir erkek ile fazla hayal kuran; son derece dağınık bir kadın zıt karakterlere sahip çiftleri oluştururlar.
Böyle durumlarda, karı-koca hemen, çok büyük bir zorlukla karşılaştıklarını düşünürler. Bunun sonucunda, aralarında rekabete girerlerse, işte o zaman durum, yenilmesi imkansın bir zorluk, bir problem halini alır. Zira, her ikisi de, farklı hayat görüşlerine sahip oldukları için kırılır, birbirlerini şiddetle eleştirmeye ve hor görmeye başlarlar. Kısacası bir zamanlar onlara çekici gelen özellikleri, tarafları, kin ve nefret duygularının oluşmasına sebep olur.
Karakterler arasındaki zıtlığın temelinde anlaşmazlık da yatar. Çoğunlukla, insanlar, kendi kişiliklerine ters gelen davranışları yaparken güç alabilmek, eksiklerini telafi için karakterlerine uymayan insanları eş olarak seçerler.
Sözgelimi, mesleği icabı pek çok insanla ilişkiye girmek zorunda olan, içine kapanık bir erkek, kendine kolaylık olsun diye girişken bir eş arayabilir. Ve şayet “evdeki hesap çarşıya uymazsa” evlilik beklendiği kadar başarılı olmayabilir!
Ancak zıt karakterlere sahip karı-kocalar da anlaşabilecekleri ortak noktalar bularak, başarılı yuvalar kurabilirler. Yeter ki, “biz” olmayı içten istesinler…Şimdi, içe dönük koca ile, dışa dönük karısını tekrar örnek olarak ele alalım. Acaba erkek nerede yanılmıştır?
Yanlış, kocanın, beraberliklerinin sakıncalı olabileceğini hiç dikkate almayıp, sadece kendi çıkarlarını düşünerek evlenmeye karar vermesinden kaynaklanmıştır.
Kadın ise, evleneceği erkeğin kendisinden sadece çok az farklı hesaplar yaptığını, fazla eğlenceli tipler olmayan, iş çevresinden kişilerle görüştüreceğini hiç aklına getirmeden, kendince, ciddi ve önemli bir kocanın, çevresindekilerle olan ilişkilerinin daha iyi olmasını sağlayacağını düşünmüştür.
Bir kere, bütün bu yanlış hesaplar ortaya kondu mu anlaşmayı gerçekten isteyen karı-koca için evliliklerini kurtarmak hiç de zor olmayacaktır. Erkek, birkaç önemli kişiyle iyi ilişki kurmayı başarır, kadın iş çevresinden kişileri gereğince ağırlarsa vb. zıt karakterli çiftin evliliği, son derece basit, fakat karşılıklı küçük fadakarlıklarla pekala da rayına oturabilir.
Önemli olan; eşlerin, ilk kırgınlıklarının yarattığı tepki ve eleştirileri dozunda bırakıp evliliklerini kurtarmaları gerektiğini bilmeleridir..
Bazjen, evliliğin ilk zamanlarında, zıt karakterli eşlerden birinin diğeriyle kolayca uyum sağladığı görülür. Ama bunun geçici ve sahte bir boyun eğiş olduğunu, eşinin böyle davranmakla büyük bir fedakarlıkta bulunduğunu, mutlu olmadığını anlaması gerektir. Yoksa tutumunu aynı şekilde sürdürürse büyük hata yapmış olur.
Eşlerden çekingen olanı diğerine hiç itiraz etmeyip de sadece kırgınlığını belirtmekle yetinirse ve bununla ona hayat tarzını biraz olsun değiştirmesi gerektiğini anlatmaya çalışırsa, son derece yanlış hareket etmiş olur. Zira, büyük bir ihtimalle diğeri hiçbir şey anlamayacak bu sessiz itirazın farkında bile olmayacaktır.Boyun eğmekten bıkıp ani bir kararla, evliliklerinin bu şekilde devam edemeyeceğini söyleyene kadar.
Böyle durumlarda, genellikle, eşlerin her ikisi de hatalıdır. “Fedakar eş” rolünü oynayan, olayların zamanla evliliklerinin lehine dönüşeceğini ümit ederek, boyun eğmeyi seçer. “Biz” kavramının aralarında kendiliğinden oluşacağım bekleyerek, ya da yaptığı fedakarlığın yeterli olduğuna inanarak düzeltmek için hiçbir çaba göstermez.
Diğeri de bu sessizliği bir onaylama sanıp yaratacağı tehlikeli durumu sezer.
Fedakar eş kendini onuru kırılmış ve baskı altında kalmış, ezilmiş hisseder. Bu duygular içindeki eş, her an patlayabilir ve bu ani tepkisi anlaşmalarını iyice zorlaştırabilir.
Zıt karakterli eşlerin anlaşması zor olduğu gibi benzer karakterlere sahip karı-kocaların anlaşması da o kadar kolay olmaz doğrusu. Zira, evlenmeden önce, tarafların her ikisi de kendi zevk ve düşüncelerini paylaşan kişilerle evlendikleri takdirde alıştıkları düzenin bozulmayacağı düşüncesine sahiptirler. Böylece ilgilerini daha çok kendilerine yöneltirler ve çevrelerini genişleteceklerine daraltırlar.
Gelelim benzer karakterli eş arayışına… Benzer karakterli eş arayışı, ya aşırı gururdan, ya da aşırı alçak gönüllükten kaynaklanır.
Önce gururu gözden geçirelim. Kültürlü, şan, şöhret düşkünü ve zeki bir erkek ya da kadın, kendisine layık bir eşin kendi vasıflarına sahip olması gerektiği düşüncesindedir. Kendinden daha az zeki veya* değişik zevklere sahip bir eşi olursa küçük düşeceğine inanır.
Onun yaşayabileceği tek düzen, kendi düzenidir.
Bir kere.kendine benzer birini buldu mu da, onunla son derece mutlu bir nişanlılık dönemi geçirir. Zira, ruhunun ikizini bulduğundan ve onunla, tam bir uyum içinde yaşayacağından emindir. Ancak, evlendikten sonra her şey değişecektir. Çünkü aralarında bir tür rekabet hissi başgösterecektir.
Ya eşlerden biri teslim olacaktır ki bu durumda galip olan belki de bilinçsizce, kendini hayal kırıklığına uğramış hissedecektir. Çünkü, bir hayat arkadaşından çok, bir hayran elde etmiş olacaktır. Ve bu, hoşuna gitse de, tam anlamıyla rahat bir durum olamadığı için, farkında bile olmadan kaçış yolları arayacaktır. Ya da eşler birbirlerine tam bir bağımsızlık tanıyacaklardır. Bu durumda da sanki evli değillermiş gibi ortak beraberliklerini “biz” olamadan sürdüreceklerdir.
Eş seçiminde iddiasız, alçak gönüllü davranan kişilerin evliliklerinde öyle pek fazla beklenmedik durum ortaya çıkmaz.
Kişiliği tam oluşmamış, fazla girişken olmayan, kendi kendine karar vermekte güçlük çeken, sakin yaşamayı seven, geleneklerin ağırlığı altında ezilmiş ve gözü yükseklerde olmayan bir kadın ya da bir erkek, kendi karakterine uyan bir eş arar. Ve çoğu kere bulur da…
Tek başına karar veremeyen eşler, bu huylarından vazgeçemezler. Böyle davranmaya devam ettikleri takdirde sürekli hayal kırıklığına uğrayacaklarını da bilirler. Ancak, başka türlü de davranamazlar.
Aslında, eleştirdikleri eşleri değil kendileridir.
Kadın, kendine değer verdirmeyi bilmiyor diye kocasını, erkekse kendisini ömür boyu vasat bir hayata mecbur ettiği için karısını, sürekli suçlayıp duracaklardır.
Eğer, alçakgönüllülük perdesi altında çok zeki, hırslı ve gözü yükseklerde biri gizleniyorsa, bu tezat, belki on-onbeş . yıllık, sakin bir evlilik hayatından sonra karı-koca arasında büyük bunalımlar, fırtınalar yaratabilir.
Çoğunlukla erkekler, 20-25 yaşından sonra da olgunlaşmaya, gelişmeye devam ederler. Oysa, 25 yaşlarındaki bir kadının karakteri çoktan oluşmuştur. Kısacası, evlendiğinde alçakgönüllü, vasat biri olan bir erkek, daha sonra hırslı biri haline dönüşebilir.
Böyle durumlarda benzer karakterli çiftlerin aralarında uyum sağlamaları, en az, zıt karakterli eşlerde olduğu kadar güçtür. Böylece “biz” kavramının oluşması hemen hemen imkansızlaşır.
Benzer karakterli eşlerin evliliği, ancak gözü yükseklerde olmayan veya çok üstün kişiliklere sahip kimseler arasında başarılı sonuçlar verebilir.
Psikologlar, en sağlıklı evliliğin, birbirini tamamlayan karakterlere sahip karı-kocalar arasındaki evlilik olduğunu belirtiyorlar.
Ancak, birbirini tamamlayan karakterleri, birbirlerini tamamlamayı başarmış zıt karakterlerle karıştırmamak gerekir. Zira, zıt karakterli eşler, bu hale ancak onları benzer kılan karşılıklı pek çok fedakarlıklar yaptıktan sonra gelebilmişlerdir. Oysa, birbirini tamamlayan karakterlerde, eşlerden birinin özellikleri diğer ininki ile mükemmel biçimde uyum sağlar. Sözgelimi, otoriter bir erkek ile yumuşak başlı bir kadın, veya sert, mütehakkim bir kadın ile pasif, yumuşak başlı bir erkek, ya da çocuksu kadın ile eşine bir baba şefkatiyle yaklaşan erkek (bunların tam tersi de olabilir) birbirlerini tamamlayan karakterlere sahip çiftler oluşturabilirler.
Bu çiftler arasında uyum, teorik olarak, kendiliğinden oluşur. Uygulamada ise her şey bu kadar kolay olmayabilir. Eşler ancak birbirlerini tamamladıklarının bilincine vardıktan sonra uyum, kendiliğinden oluşur.
Bu tür evliliklerde en büyük tehlike, tarafların durmaları gereken noktada durmayı bilmemelerinden kaynaklanır. Sözgelimi, koca, karısının yüklenmek istedikleri sorumlulukların yanısıra, kendisi ve işiyle ilgili olanları da karısına bırakırsa, kendisini pasifliğin rahatlığına bırakırsa sonuçta karısı ona daha az değer verebilir. Ya da, mütehakkim, sert bir kadın, kocasının iş hayatına vb. müdahele ederse kocasının isyan etmesine yolaçabilir. Böyle durumlarda evlilik bir çıkmaza girebilir. Çünkü çiftler, aşılması güç engellerle karşı karşıyadırlar.
Unutmamalıdır ki, bütün eşler, ister zıt, ister benzer, isterse tamamlayıcı nitelikte karakterlere sahip olsunlar, aralarında bir uzlaşma sağlanır. Yeter ki, bunu istesinler, problemlere karşılıklı sevgi, saygı ve anlayışla yaklaşabilsinler ve izledikleri yol doğru olsun. Kısacası, kendi çıkarlarını korurken diğerine zarar vermekten kaçınsınlar. Bu arada birbirlerine kendilerini anlatmak için fırsat vermeleri gerektiğini de unutmamalıdırlar. Aksi halde evlilik hayatları çelişkilerden ve rekabetten ibaret bir cehennem hayatı olacaktır.
0 yorum:
Yorum Gönder