Sayfalar

16 Temmuz 2010 Cuma

Nişan ve Düğün Nedir Nasıl Yapılır?

Nişan
Evlenmenin söz kesiminden sonraki safhası nişandır. Bu safha, evliliğin mühim safhalarından biridir. Buraya kadar yapılan hazırlıklar iki ailenin birbirleri­ne yaklaşmasını sağlamıştı. Nişan saf­hası ise aileleri birleştirici rol oynaya­caktır. Nişan, bazen basit olan bir mera­simle, gelin ve damat adaylarına yüzük­lerinin takılması şeklinde gerçekleştiri­lir. Günümüzde gençlerin bir arada bu­lunmasıyla yapılan nişan merasimi ev­velce ve küçük muhitlerde ayrı ayrı ya­pılırdı. Nişan merasimi sırasında diğer bazı hediyelerin de alındığı görülmekte­dir. Bu safhaya bazı bölgelerimizde yü­zük takma adı da verilir.
Nişana rastlayan günlerin çeşitli böl­gelerimizde kendine has töreleri vardır. Nişandan evvelki ve sonraki günler ve hatta haftalarda çeşitli küçük merasim­ler yapılır. Bunlar, bazen safha safha olur. Böylece yeni akrabalar birbirlerini daha iyi tanıma fırsatını bulmuş olurlar. Nişanlılık safhası bazen yıllarca sürebileceği için bu devrede her iki taraf da çok dikkatli olmalıdır. Bazı nişanlılıklar bu safhada bozulmaktadır. Eğer kız nişan­lısını beğenmemiş veya ailesiyle anlaşamayacağını anlamışsa yüzüğü geri gön­derir. Buna yüzük atma da denilir (To­kat). Henüz tam manasıyla akraba ol­mamış aileler arasında bilhassa verilen hediyeler sebebiyle tatsızlıkların ortaya çıktığı da bilinmektedir.
Nişan bazı bölgelerimizde, küçük ni­şan ve büyük nişan olmak üzere iki safhalıdır (Keşan, Kuyucak). Nişandan ev­vel karşılıklı olarak nişanlık alınır ve gö­rülmesi için eşe dosta teşhir edilir, nişan daha sonra yapılır (Nazilli).
Bazı bölgelerimizde nişan için ayrı bir merasim yapılmaz (Dursunbey). Eğer, oğlanın kızı kaçırmasından sonra evlen­me mecburiyeti olmuşsa buna da nişan yapılmaz (Bursa).
Nişan merasiminden üç gün evvel, oğ­lan taran içi şekerle dolu bir seleyi kız evine gönderir. Bunun yanında çoğunlu­ğunu giyeceklerin teşkil ettiği nişan ta­kımı da eklenir (Trabzon). Bazen, nişan merasiminde içilecek şerbetin şekeri, boyası ve kahvesi de gönderilir (Sam­sun). Nişan sırasında takılacak elmas yüzükten başka oğlan evinin durumuna göre bazen elliye varan miktarda beşi bir-yerde ile sekiz arşını bir top sayılan ipek ve sırmalı kumaşlardan beş top götür­mek de törelerimiz arasındadır (Elazığ). Bugün tamamen terkedilen bir töre de, nişan sırasında duadan sonra kız ve oğlan babalarının birbirlerinin sakalını öpmeleridir (Elazığ). Oğlan tarafının, çe­rez denilen ve nişan günü yenilecek kuru ve yaş meyveleri kız evine göndermesi de törelerimiz arasında yer alır (Erzu­rum).
Hemen her yöremizde görülen bir ha­dise de, nişanlılığın devamı müddetince araya giren kurban bayramlarında oğ­lan tarafının kız tarafına kurbanlık koç göndermesidir. Koçun kırkılmamış ol­ması, boynuzlarının bulunması ve ol­dukça besili görünmesi gerekir. Koç süs­lenir ve oğlanın yakınları tarafından ge­lin evine götürülür. Koçu getirene mü­nasip bir hediye yerilir. Ayrıca,eşyalarda yoklama denilen hediyeler de kar­şılıklı olarak gönderilir. Nişan sırasında gönderilen hediyeler de çeşitlilik göster­mektedir. Kız tarafı oğlan tarafına hindi pilavı gönderir (tnçMiova). Her pd ta­raf, evvelce hazırlattıkları çeyiz bavulunu nişanda değiştirirler (Ardanuç). ‘
Nişandan sonraki merasimler bölgele­re göre değişir. Bazı yörelerimizde ye­mek verilir (Konya). Bellik demlen mera­simin yapıldığım (Afşin), kız evine bir heybenin gönderilmesinden sonraki ibrik gezmesi denilen ziyarete yer verildiğini de görmekteyiz (Ödemiş).
Evlenmenin son safhası düğündür. Bugün, büyük masraflara yol açtığı için bazı aileler tarafından düğün yapılma­maktadır. Ancak, bilhassa küçük muhit­lerde düğün mutlaka yapılmalıdır .Hali vakti yerinde olanlar yemekli, orta halli ve fakir olanlar ise yemeksiz düğün ile gelin almaktadır. Pek çok yöremizde ge­lin, Pazar günü yapılan şenliklerle oğlan evine göçürülmektedir. Gün bazen Per­şembe de olmaktadır (Kelkit). Bugün pek çok bölgelerimizde ortak hususiyet gösteren bu gelin alma merasiminin bazı bölgelerimizde, genellikle teferruatta farklılıklar gösterdiği gözden kaçma­maktadır.
Düğün, yılın her ayında yapılabilmek­tedir! Ancak tarımla uğraşanlar için bu mevsim, “harman sonu” veya “hasat­tan sonra” olarak tesbit edilir. Farklı ürünlere göre harman ve hasat sonu de­ğişeceği için, bu mevsim de az çok farklı olacaktır. Orta Anadolu’da düğünler Ey­lül ayından itibaren yapılmaya başlanır. Düğün mevsiminin seçiminde askerdeki ağabey, amca veya dayının da tezkere alması beklenir. Avrupa’ya göçün başlamasından sonra, yakınları yurda gelmesi de beklenir olmuştur. Acil bir durum yoksa, bir yakının ölümü üzerine düğün bir müddet tehir edilebilir,
Düğün birkaç gün devam eder. Bölge­lerimize göre gün sayısı yediye kadar çıkabilir. En .çok görülen üç gün devam eden düğünlerdir. Cuma günü başlayan düğünler Pazar günü sona erer (Boğazla­yan, Tekirdağ, Gölhisar, Bursa, Artvin, Ödemiş, Gülşehir).
Perşembe günü ikindi vakti başlayıp Pazar günü (Emirdağ, Altıntaş), Perşembe öğle üzeri başlayıp Pazar günü (iski­lip, Çorum) biten yörelerimiz de vardır. Perşembe günü bayrak çekilerek başla­yan (Afşin) düğünlerimizi hatırlatmak isteriz. Düğün Perşembe günü yapıla­caksa bayrak Pazartesi günü çekilir (Af­şin). Pazardan Pazara yapılan düğünle­rin ilk Pazarında oğlan evinin çatışma bayrak dikilir (Şereflikoçhisar). Bazı böl­gelerimizde ise düğünler daha kısa sü­rer. Cumartesi öğle sonu (Çivril) başla­yan düğünlerin bazılarında namazdan sonra, erkek tarafının kadınları kız evi­ne gider ki buna gınama adı verilir (İski­lip).
Bayrağın Anadolu düğünlerinde ayrı bir yeri vardır. Oğlan evinin belirtilmesi gibi bir kolaylığın sağlanmasının yanın­da, millî duyguların kuvvetlendirilme­sinde, vatana ve millete bağlılığın taze­lenmesinde de rolü vardır. Perşembe günü öğleden sonra oğlan evinin damına bayram çekilmek suretiyle düğün başla­tılır (Çorum). Üç gün süren düğünlerin ilk günü bayrak kalkar (Eskişehir).
Bazı yörelerimizde bayrak cuma na­mazından sonra dikilir (Boğazlıyan). Bayrağın Cumartesi günü yüksek bir ye­re dikilmesiyle başlayan düğünlerimiz de vardır (Antakya). Bayrak dikilmesi sırasında bazı bölgelerimizde merasim yapılır. Köylüler, oğlan evi tarafından davet edilir. Bayrak kaldırılırken tavuk, horoz, vb. kesilir; bunların kanı bayrak direğine sürülür. Bayrak düğün gününe kadar asılı kalır. İndirilmesi sırasında onu kapan genç, damada götürüp hediye veya para alır (Yıldızeli). Düğün sabahı kız evine giden oğlan tarafinin en önündekinin elinde bayrak bulunur. Giden­ler, bu bayrağı kız evinin önüne dikerler (Maden). Bir hafta evvelki Pazar günü oğlan tarafının çatışım, bayrak dikilir; bu bayrak bir hafta dikili kalır (Şerefli­koçhisar).
Düğünden bir gün evvel, kız evinin bütün hazırlıkları bitirilmiştir. 0 gece, damat arkadaşlarıyla birlikte iken gelin
de her iki evden gelen, çoğu genç olan kız ve kadınlarla birlikte eğlenmektedir. Gerçi o, ertesi gün anne evini terkedecektir, ama, yine de eğlenmek zorunda­dır. Aksi takdirde o geceye katılanlar da üzülürler. Bilhassa erkek tarafından gelenler bu hali değişik şekillerde değer­lendirebilirler. Zaten, gelinde görülecek bu hal, toplantıda bulunanlar tarafından çeşitli şekillerde giderilmeye çalışılacak­tır. Bu arada oyunlar oynanacak, türkü­ler söylenecektir. Oğlan evinin aldığı kı­na Cumartesi günü kız evine gönderilir (Boğazhyan). Kına yakıcılar oğlan evin­den giderler (Tortum). Bazı bölgeleri­mizde damat ile sağdıca da kına yakılır.
Kına gecesi gelin çeşitli türkülerle ağlatılmaya çalışılır (İsparta), sabaha ka­dar da uyutulmaz (Zonguldak). Bu anda çayda çıra oynanır (Elazığ), baş örme eğ­lenceleri yapılır (Bayburt). Bazen kına gecesi iki gün devam eder. Cuma gecesi küçük kına, Cumartesi gecesi de büyük; kına yapılır (izmit).
Düğünlerin birkaç gün sürdüğü yöre­lerimizde, uzaktan gelen misafirlerin eğlendirümesi de unutulmazdı. Meddahla­rın hikâye anlatması, bugün artık nere­deyse unutulmuştur. Bu tür eğlencele­rin bugün pek azı yapılmaktadır.
Güreş gibi atasporumuzun yanında (Gerze, Amasya, Posof) meydan tiyatro­su gibi (Saimbeyli) eğlenceler de ihmal edilemezdi. Millî oyunlar oynanıp silah­ların patlatıldığı (Kula), davul-zurna re­fakatinde oyunların oynandığı (Posof) bölgelerimizin yanında, Cumartesi gece­leri mersah adı verilen davulzurnalı oyunların (Antakya) oynandığı yöreleri­miz de vardır. Düğün gecesi heyamola yapılır (Bayındır). Düğünden bir gün ev­vel yapılan ve masala adı verilen eğlen­celere erkekler katılır (Gölhisar). Düğün­den bir gün sonra da paça adı verilen eğ­lenceler düzenlenir (İzmit).
Bazı bölgelerimizde hali vakti yerinde olan aileler davetlilere Pazar sabahı ye­mek yedirir. Usulüne göre yapılan dave­te gelenlere her bölge kendi mahallî ye­meklerini belirli bir sıraya göre misafir­lerine ikram eder. Bu iş için tutulan bir alıcının talimatı üzere alman erzak, Cu­martesiden itibaren hazırlanmaya başla­nır. Bazı hayır dernekleri ile camilerde mevcut olan yemek takımları (sini, ka­zan, vb.) evvelce ilgililerden alınır. Da­vetlilerin tamamının aym anda sofraya oturamayacağı düşünülerek davetiyele­re farklı saatler yazılır. Kadınlar için ye­mek genellikle 12.00′den sonraya kal­maktadır (Konya, Tokat, Elazığ, Malat­ya, îskilip, Refahiye). Misafirlere çiğ köfte ve Maraş dondurması (Kahraman­maraş), dolma (İskilip), bişi ve lokma (Artvin) ikram edilir.. Düğün günü oğlan evi tarafından gönderilen koyun veya keçiler kız evinde kesilip gelenlere yedirilir. Bu yemekten oğlan evine de gönde­rilmesi- âdettir (Elazığ). Oğlan evindeki yemekten de, kız çıkarma telaşesi yü­zünden yemek hazırlanamayacağı düşü­nülerek kız evine de gönderilir. Bazı böl­gelerimizde kız babası ve yakınları oğ­lan evindeki yemeğe gitmezler (Konya).
Yemeğin değişik günlerde verilen böl­gelerimiz de vardır. Perşembe (Kelkit), Cuma (Kula), Cumartesi (İsparta).
Bir örnek olmak üzere Konya ilimizde, Pazar günleri bazen yüzlerce kişiye ik­ram edilen yemeklerin listesini veriyo­ruz: Çorba, pilav üzerinde bütün et, hel­va, bamya, pilav ile zerde ve hoşaf.
Gelin alayı, oğlan tarafından, kızı al­mak için gidenlerden meydana gelir. Kız tarafından alaya katılanların sayısı çok azdır. Kızın anne ve babası alaya katıl­mazlar. Gelin almaya gidenlerin arasın­da damatlar da bulunabilir. Bununla il­gili pek çok efsanemiz vardır. Alayın evden çıkışından yeni kapısına varıncaya kadar takip edeceği yol, karşılarına çı­kanlara takınacağı tavır, vb. bölgeleri­mize göre değişmektedir.
Yakın bir evden gelin gidecek olan kızı götürecek alay bile, yolunu oldukça uzatmak zorundadır. Köyden köye geÜn götürülmesinde ise en uygun olan yol se­çilir. Bugün, şehirlerde yapılan düğün­lerde, otomobiller, 30-40 metrelik mesa­fedeki iki evi birbirine bağlamak için bir­kaç mahalle dolaşıp gelmektedir. Köy­lerde ise oğlan tarafının erkekleri atla­rıyla kız evine giderler; dönüşte derece­ye girenlere hediyeler verilir (Posof).
Pekçok yöremizde gelin alayının önü kesilir ve bahşiş alınmadan yol açılmaz. Köylerde köprübaşları veya oğlan evi­nin ulaşıma açık tek sokağı kesilir. Bu iş sembolik olarak bir ipin gerilmesiyle ya­pıldığı gibi, bölgesine göre at arabası, kalas ve otomobille yolun trafiğe kapa­tılması şeklinde de olur. Bazen yolun üzerine yatan gençleri de görmek müm­kündür. Genellikle oğlan babasının, yoksa yakınlarının arabasının veya ala­yın yolu kesilir. Bahşişin az olması ha­linde alay bir müddet daha bekletilir. Bazen bir alayın yolunun birden fazla kesildiği de olur. Alayın geçeceği tah­min edilen yollara göre pek çok genç ted­bir alır. Bu tür eğlencenin hoş olmayan neticeler doğurduğu da unutulmamalı­dır.
Ana evinden oldukça sade bir şekilde ayrılan gelin, yeni evine girerken birta­kım merasimlerle karşılanır. Bu mera­simlerde yapılan hareketlerle bolluk ge­tirmesi, tatlı dilli olması, varsa kötü huylarını kapının dışında bırakması, vb. amaçlanır.
Dua yapılması, kurban kesilmesi, da­madın gelinin üzerine çeşitli kuru yemiş­lerle bozuk para serpmesi pek çok ilimiz­de görülen törelerimizdendir (Elazığ, Konya, Hadım, Niğde). Damat tarafın­dan gelinin üzerine ayrıca şeker (Tekir­dağ, Artvin), buğday (Elazığ), çerez ve elma (Ağrı) serpilir.
Gelin eve girince abıma bal sürülüp şerbet içirüir (Eskişehir); uğur getirsin diye arkasına bal sürülmüş tabağı kırar (Ağrı). İçeri girmeden evvel gelinin başı­na ekmek ufalanır ve gireceği evin kapı­sının alt ve üstüne sürmesi için yağ veri­lir (İsparta). Gelin eve girerken önüne konan bir tabağı kırar, kötü huyları ba­ba evinde kalsın diye bir hafta ev süpürmez (Ardanuç). O, eve girerken kuvveti­ni ispatlamak için yerdeki bir kaşığa, eşikten geçtikten sonra da kuzu postuna basar (Maden). Gelin yumuşak huylu ol­sun diye koyun postuna bastırılır ve huyu çıksın diye de bir çömlek kırılır (Çorum). Damat ile sağdıçr dama çıkıp tabancalarını havaya doğru ateşlerler. Gelin, attan inerken bir kazana basar, bu sırada kadınlar
Gelin buyur naz eyleme Kapıyı süpür toz eyleme gibi türküleri söylerler (Artvin).
Gelin eve girmeden evvel camide dua edilir (Gümüşhacıköy). Gelin eve girer­ken kucağına kız ve erkek çocuklar oturtturulur (Hadım). Eve giren gelin kaynananın evvela elini, sonra da uğur­lu olduğuna inanıldığı için ayağını öper (Kırklareli).
Akşam yemeğinden sonra, yenge adı verilen yaşlı bir kadın, gelini odasına gö­türür ve damadın gelmesine kadar ya­nında kalır. Yatsı namazının kılınmasın­dan sonra damat ile sağdıcı eve gelir ve yapılacak duayı beklerler. Duadan sonra damat, eşi ile yalnız kalacağı gerdek odasına girer. Ancak bu giriş pek kolay olmadığı gibi gerdek odasında da eşi yalnız değildir. Yenge, damattan bir he­diye almadan odayı terketmez (Çan). Namazdan sonra imam nikahı kıyılır ve damat kapama yapılır (Keşan). Damat, dışarıda bekleyen arkadaşlarına bir tep­si helva atar; helvayı damadın babasına götüren bahşiş alır (Bafra). Bazı yerler­de gerdeğe giren damadın sırtına vur­mak âdettir (Konya, Altıntaş). Ancak bu vurma bazı yerlerde dövmeye kadar varır (Saimbeyli). Meşhur Afim türkü­sünde de, böyle bir sırta vurma sırasın­da rakip bir gencin damadı sırtından bı­çakladığı anlatılmaktadır. Pekçok böl­gemizde damatla sağdıç namazda iken ayakkabı veya şapkaları saklanır. Bu­nun için onlar camide en ön safa durur ve ayakkabı ile şapkalarını ön tarafa koyarlar. Evde imam dua ederken avlu­da ateş yakılması âdettir. Duadan sonra damat yakınlarının elini öper ve içeri gi­rer. Bazı bölgelerimizde gerdek odasın­daki yatağa sıhhatli bir çocuk konularak bu evlilikten de böyle sıhhatli bebekler beklendiği ima edilir (Eskişehir, Afyon, Kütahya). Yenge kadın gelin ve damatla bir müddet oturduktan sonra bahşişini ve bebeği alarak odadan ayrılır. Gelin beklerken damat iki rekat namaz kılar. Daha sonra damat, konuşması ve yüzü­nü açması için eşine hediye vermek zo­rundadır. Bazı bölgelerimizde hâlâ cari olan bir âdete göre, gençlerin birleşmesi sonucu kanlanacak olan çarşafı kapıda bekleyenler bulunur. Bunlar çarşafı kı­zın evine götürür ve bahşiş alırlar. Bu çarşafın pencereden teşhir edildiği böl­gelerimiz de vardır. Bu, kız evinin bir ne­yi sevinç işaretidir. Bazı bölgelerimizde ise çarşaf ancak sabahleyin odadan çı­kartılır.
Çarşafın kanlanması damat tarafı için de sevinme işaretidir. Oğlanın ailesi, oğullarının bağlanmadığını anlar.ve se­vinirler. Kızda gözü olan başka bir oğlan veya onun ailesi, rakip olarak gördüğü damadın bağlanması için çeşitli pratik­lere başvururlar. Böylece damat bağla­nacak ve gelin bakire olarak baba evine dönecektir. Tabiî daha sonra da onlar ta­lip olacaktır.
Düğünler, Pazar gecesi gelin ile dama­dın gerdeğe girmesi ile sona erer. Ancak) daha sonraki günlerde ziyaret ve eğlen­celere devam edilen bölgelerimiz vardır.
Düğünün ertesi günü kız tarafı gelinin ilk gününü kutlamaya giderler. Buna subaha denilir (Elazığ). Aynı gün mevlüt okutulur, buna da baş günü adı verilir (Osmaniye). Aynı gün duvak açılır, çeyiz sergilenir (Altıntaş). Üçüncü gün mev­lüt okutulduktan sonra karşılıklı ziya­fetler başlar (Gaziantep). Gelin ile dama­dın kız evine gitmesine ise cumahk adı verilir (Sürmene). Düğünden bir hafta sonra eğlenceli toplantılar yapılır, buna yedi denilir (Arsin, Trabzon). Bu tür şen­liklere bazı bölgelerimizde ise duvak adı verilir (Çorum, Gölhisar). Haftaya kız evine, onbeşinci gün ise oğlan evine ziya­fete gidilir (Keşan). Bu ziyafet bazı bölgelerimizde hemen ilk Perşembe günü yapılır (Konya).
Düğünlerin hangi tarafa ait olduğu hususu bölgelerimize göre az çok deği­şiklik gösterir. Düğün genellikle erkek tarafına aittir (Şereflikoçhisar, Tekir­dağ, Sarıkamış, İzmit vb.) Nişanı ise kız tarafı karşılar (İnegöl, Sarıkamış, İz­mit, vb.). Damat Cuma (Yıldızeli), Cumar­tesi (Eskişehir), veya Pazar günü (Malat­ya) hamama gider. Hususî bir merasim­le giydirilir (Eskişehir, Gümüşhacıköy).Giydirme işini mahalle imamı yapar (Konya).
Sağdıç seçimle belirlenir. Her hususta uygun olan kişiye sağdıçlık verilir (Bay­burt).
Düğün masrafları için köylüler dama­dın ailesine yardımda bulunurlar (Gü­müşhacıköy). Pazar günü ise köy halkın­dan hediye toplanır (Tekirdağ). Düğüne gelenler zarf içine para koyarak dama­dın yakınlarına verirler (Gölhisar, To­kat).

0 yorum:

Yorum Gönder

http://genelsaglikbilgilerimiz.blogspot.com/